Ozan K. da gittiğine göre dönelim bakalım tekrar uzun sessizliklerle susup; bağıra çağıra yazma günlerine.
Ah keşke yazabilsem moleskinlere eskisi gibi. Artık her şeyi söyleyivermek daha kolay geliyor, daha çabuk ve etkili. Bir an önce zihni boşaltıp rahatlamak. Daha fazla düşünmeden başka bir konuya geçmek. Çok irdelemeden olduğu gibi bırakmak kafamdakileri ; masanın üzerinde bıraktığım kahve fincanı gibi. İçindeki telvenin ne söyleyeceğine aldırmadan, inanmadan, umut bağlamadan.
Nasıl bu hale geldi her şey diye bile düşünmeden, önümdeki beyaz ekranda beliren kelimeleri çok da umursamadan.
Bulaşık makinesi çalkalayadursun, "Braking Bad" in ikinci sezonuna hazırlık yaparken "yaz jeliza yaz" dediler. Benden bir "Heisenberg" olur mu düşüncesindeyim bu belirsizlikle neler yaparım neler...Tablo analizleri, bildiğin en bilinmeyenli denklemleri çürüten teoremler, fişler, muhasebeler...Gelsin işler Jeliza, yaz kızım...İki sodyum, bir sülfat anılarda kalan ...Stoklu tüm tuzlara gelsin.
Eylül çok pis geldi bu sefer; hüzünlü hem , hem de hazırlıksız yakaladı beni tam belimden. Kıpırdayamıyorum; hava serinlese azıcık, soluk alabilsem. Orhan Pamuk'un yeni bir romanına başlayabilsem örneğin, ya da evdeki fazla eşyalardan kurtulabilsem; büyük temizlik, hafifleme, sadeleşme...Dikiş makinası alsam eve belki ; iki paça, bir sürfile hayat kurtaracak belki kim bilir...
Ne güzel sadeyse her şey ; olduğu gibi abartısız......
İşte böyle, biri gittiğinde uzaklara, önce saçmalayıp bir süre; ufuk çizgimi belirginleştiriyorum sonra hemen.. Silik, paslı ama renkli; denizin üzerinde belirmeye, kendini bana göstermeye çalışan o emektar ufuk çizgim. Birini daha dizdim üzerine, bu sefer çok daha yakına, tam da mavinin içine.
Göz hizamdan ayırmadan, moleskinden eksik etmeden.